Hayatta yaptığımız işler, geçirdiğimiz deneyimler hep mükemmel ve hatasız mı olmalı? Veya hep en iyisi mi olmalı? Her zaman yüksek standartlara mı ulaşmalıyız? Eğer bu sorgulamaların eşiğindeyseniz mükemmeliyetçilik kavramına bir göz atalım derim.
Mükemmeliyetçilik, kişinin kendisi için aşırı yüksek beklentiler koyması ve bu beklentilere ulaşma konusunda oldukça endişe duymasıdır. Dolayısıyla bunlarla ilgili kendine aşırı eleştirel yaklaşması durumunu ifade etmektedir. Tabii ki de mükemmeliyetçiliği tek bir tanıma sıkıştırmak mümkün değildir, ancak genel anlamda mükemmeliyetçilik, kusursuzluğu aramaktır. Elinde olanla yetinmemeyi, hep daha iyisi olmayı hedeflemektir. Her ne kadar olumlu bir ifadeymiş gibi görünse de mükemmeliyetçilik, kişiyi doyumsuzluğa ve tatminsizliğe sürükleme ihtimalini taşır. Çünkü kişi, potansiyelinin farkında olmadan beklentilerini hep en yüksekte tutarak ve hep daha iyisini ve mükemmelini hedefleyerek doyumsuz olacak ve tökezlediği anda ise özsaygısını ve kendine olan güvenini yitirecektir. Mükemmeliyetçilik, insanı geri tutan bir özelliktir. Hata yapmak ve bu hatalardan ders çıkarmak yetişkin bir insan olmanın parçasıdır; insanı kariyerinde ve genel olarak ilişkilerinde daha başarılı kılar. Mükemmeliyetçi insanlar, ne pahasına olursa olsun hata yapmaktan kaçınarak hedeflerine ulaşmayı kendilerine zorunlu hâle getirirler.
Mükemmeliyetçi bir davranış biçimiyle ailelerin çocuklarını büyütmesi çocukların gelişimine olumsuz etki edecektir. Örneğin mükemmeliyetçi anne babaların çocukları, sevilmeyi her zaman koşula bağlı hissettiklerinden dolayı kendilerini hiçbir zaman güvende hissetmezler. Bir işi başaramadıklarında kendilerini değersiz hisseder, buna bağlı olarak çok daha kolay depresif özellikleri sergilerler. Her konuda en iyi ve üstün olmak isterler. Olamadıklarında ise büyük bir hayal kırıklığı yaşarlar. Yaptıkları işlerin, ödevlerin iyi olduğundan bir türlü emin olamazlar. Çevresindekiler iyi olduğunu söylese bile kendi iç sesleri aksini söylediği için hoşnutsuzluk ve doyumsuzluk yaşarlar. Kendilerine özgü becerileri olabileceğini fark edemezler. Sonuçta ise bu ve bu gibi durumlar; çocuklar için yorucu, sıkıcı, mutsuz, bir eğitim hayatı ile birlikte doyumsuz bir iş ve çalkantılı bir aile hayatını da beraberinde getirecektir.
Bu sebepten ötürü aileler, çocuklarını oldukları gibi kabul etmeli ve her şeyden önce bir insan olduğu için değer vermelidirler. Çocuklarına güvenmeli ve inanmalıdırlar. Her koşulda sevdiklerini, onların küçük kalplerine göstermelidirler. Ayrıca onları hiç kimseyle
karşılaştırmamalı; onların keyif aldıkları şeyleri yapmalarını teşvik etmelidirler.
Mükemmeliyetçi insanlar ise mükemmeliyetçiliğin getirdiği olumsuz durumlardan kurtulmak ve korunmak için büyük resmi görmeli ve önemsiz detaylara odaklanmadan hedefleri doğrultusunda ilerlemelidirler. Ayrıca bu yolda kusursuzluğu hedefleyerek enerjilerini ve çabalarını israf etmemeli; ellerinden gelenin en iyisini yaparak zamanlarını ve enerjilerini doğru kullanmalıdırlar.
Ayşegül Çakmak