Almanya’da bir lise müdürü, her eğitim öğretim yılı başında öğretmenlerine şu mektubu gönderirmiş;
“Bir nazi toplama kampından sağ kurtulanlardan biriyim. Gözlerim hiçbir insanın görmemesi gereken şeyleri gördü. İyi eğitilmiş ve yetiştirilmiş mühendislerin inşa ettiği gaz odaları, iyi yetiştirilmiş doktorların zehirlediği çocuklar, işini iyi bilen hemşirelerin vurduğu iğnelerle ölen bebekler, lise ve üniversite mezunlarının vurup yaktığı insanlar… Eğitimden bu nedenle kuşku duyuyorum. Sizlerden isteğim şudur. Öğrencilerinizin insan olması için çaba harcayın. Çabalarınız bilgili canavarlar ve becerikli psikopatlar üretmesin. Okuma-yazma ve Matematik, çocuklarınızın daha fazla insan olmasına yardımcı olursa ancak o zaman önem taşır.”
Herkesin ilk okuduğunda etkilendiği, haklı bulduğu bir alıntı ile başlamak istedim yazıya. Ben de ilk okuduğumda oldukça etkilenmiş ve “Ne kadar doğru!” demiştim. Ancak sadece okuyup etkilenmekle kalmıyormuş iş. Öğrencileri iyi yetişsin, geleceğin doktorları, mühendisleri, hemşireleri olsunlar diye çabalayan öğretmenler için daha da önem arz ediyormuş bu yazı. Ben bunu ne zaman mı anladım? İyi yetişsinler diye çabaladığım başarılı öğrencilerime dair beklenmedik şikayetler almaya başladığımda…
Derslerin işlenişini bozan davranışları zorla kontrol altına alabilmiştim. Zamanla sınıf daha iyiye gidiyor diye düşünürken, benzer davranışlar tekrarlanmaya başlamıştı. Kimin yazdığını bilmediğim ufak kağıt parçaları her dersimizde elime geliyordu. “Hocam bakın yine yazmışlar”, “Hocam bakın ne yazmışlar”, “Hocam bu kağıt sıramın altından çıktı”, “Hocam kağıt atıyorlar yine.” Çocuk yaştaki bir öğrenci neden arkadaşlarına karşı kırıcı cümleler yazan kağıtlar hazırlama ihtiyacı duyuyordu ki? Başta bunu çocukça bir oyun olarak düşünsem de ortadaki durum pek de masum değildi. Kasıtlı olarak yapılan ve suçu devamlı başkalarına atılan bu olay uzun süre sınıf içerisinde tartışmalara sebep oldu. Her seferinde “Birbirinizi sevmeseniz de saygı duymak zorundasınız.” dediğim sınıftan şikayetler dinleyip durdum sürekli. Belli bir zaman sonra şikayetler bir kişi üzerine yoğunlaştı. Meğerse dönem boyunca bunları yaşatan öğrenci, sınıfta başarısı ile mutlu olduklarımdan birisiymiş. Çok sonra öğrendim.
Ben bu durumun hâlâ çocukça bir oyun olmasını umuyorum. Aksi halde öğrencimin hayatı boyunca bu şekilde kırıcı hareketler yapacağını düşünmek üzüyor beni. Yarın bir gün güzel yerlere gelip başarılı bir insan olduğunda da sevmediği insanların kalplerini kıracak mı? Sırf onun istediği gibi davranmıyorlar diye çevresindeki insanları dışlayacak mı? Biz yıllarca böyle insanlar yetişsin diye mi çabalamış olacağız?
Okulun en başarılı öğrencilerinden birisinin bulunduğu sınıfta da beklemediğim sorunlar yaşamıştım. Sürekli dikkat çekmek için yaptığı hareketler yüzünden, öğrencimin başarısıyla sevinemez duruma gelmiştim. Sınıfta her öğrenci aynı hızla öğrenmediği için hepsine yeterli zamanı ayırmanız gerekir. Ancak bir düşünce bu verilen zamanı baltalar: “Zaten onlar yapamayacaklar, ilk ben yapacağım.” Bu durum yavaş öğrenen öğrencinin azmini kırdığı gibi, çocuklar arasında da acımasız bir rekabet ortamı oluşturur. Böyle bir sınıfta öğrencilerin başarı durumları ne olursa olsun ilk öğrenmeleri gereken şey saygıdır, sevgidir; diğerlerini yok sayarak öne çıkmaya çalışmak değil.
Hepimiz isteriz başarılı öğrencilerimizi daha da geliştirip güzel yerlere getirmeyi. Zaten eğitim-öğretimin amaçlarından birisi de budur. Ancak geleceğin insanlarını yetiştirdiğimiz bu yolculukta bazı değerleri gözden kaçırırsak çok büyük yanlış yaparız. Çocukları başarılı insanlar yapmaya çalıştığımız kadar iyi insanlar yapmak için de çabalamalıyız. Hatta bana soracak olursanız ilk amacımız başarıdan önce “insanlık” olmalı. Çünkü saygıyı, sevgiyi, insanlığı içinde beslemeyen birisinin başarısı da mutlu edemez sizi. Bunu öğrenciyken de hissedersiniz, büyüyüp meslek sahibi olduğunda da.
Her gün haberlerde gördüğümüz insanlık dışı davranışların sorumlusu olmak istemiyorsak, o insanları yetiştirirken dikkatli olmalıyız. Aksi halde tüm emeklerimizin karşılığı “Nereye gidiyor bu insanlık?” demek olur. O insanlığı bizler yetiştiriyoruz sevgili öğretmenim, hatırlatmak isterim. Gelin, şimdi derslerimizde tahtaya konu olarak ilk “insanlık” başlığı atalım. Emin olun bunu başarırsak, güzel başarılar da peşinden gelecek…
Fatmanur Bozyokuş/ Bambu Eğitim Gönüllüsü