“Eğer tüm eğitim, sevgiyle ele alınan bilgi temelinde yükselirse toplum iyiye doğru değiştirilebilir.” -Bertrand Russell
Eğitim henüz bilim insanları tarafından tam olarak tanımlanabilmiş bir kavram değil. Üzerine düşündükçe farklı taraflarını gördüğümüz, süreci etkileyen farklı aktörlerin denkleme girdiği bir yumak adeta. Bertrand Russell da bu yumağı çözmemize yardımcı olmaya çalışıyor ‘’Eğitim Üzerine’’ isimli kitabında.
Bilgi, karakter, zeka, duygular ve çok daha fazlasının etki ettiği bu karmaşık süreci bir baba olarak anlamlandırmaya ve belirli bir sisteme oturtmaya çalışan Russell da “ağacın yaşken eğilmesi” gerektiğini düşünenlerden. Özellikle karakter eğitiminin 6 yaşına kadar verilmiş olması gerektiğini düşünüyor. Bu da bizi eğitimin ilk aktörlerinden biri olan ebeveynlere götürüyor. Ebeveynin bilinçli, mantıklı ve duygusal davranmadan gerçekleştireceği eğitim faaliyetleri ile -bazen öylesine yapılan bir hareket dahi eğitim kapsamına girebilir- çocuğun yürüyeceği yolun ilk taşları döşenmiş olur. Okulda öğrendiği çeşitli kuralların ve etkinliklerin evde de uygulandığını -saygılı olmak, fikirlerini korkmadan söyleyebilmek, başkalarının da hakları olduğunu bilmek, faydalı aktiviteleri diğerlerinden ayırt edebilmek ve buna uygun davranmak gibi- gören çocuğun beyninde sağlıklı bağlar oluşmaya başlar. Çatışmaya ve ikileme düşmeyen çocuk, aldığı eğitimle birlikte bir müddet sonra kendini tanımaya ve var etmeye başlar. Böylece toplum içerisinde kendinden taviz vermesine gerek kalmadan var olabilen sağlıklı bireyler yetişir.
Russell, çocukların merak duygularıyla öğrendiklerini ve bir konuya duyulan merakın, merak edilecek başka konulara öncülük ettiğini söylüyor. Örneğin oğlunun trenlere ve vapurlara duyduğu merakının, bir müddet sonra tren ve vapur yolculuklarıyla gidilecek coğrafyaların özelliklerini merak etmeye evrildiğini ve böylece coğrafya konusunda çok fazla şey bildiğini anlatıyor. Bunu günlük hayatta da görmemiz mümkün. Örneğin dil öğrenmeye karşı olan merakınız bir süre sonra o dili öğrenebileceğiniz coğrafyaları ve kültürleri araştırmaya evrilir. Bunun en güzel örneği ülkemizde Kore dizilerine, filmlerine ve müziklerine merak duyan kişilerin bir süre sonra Korece öğrenmek istemesidir.
Son olarak Russell, yazının başındaki alıntıda belirttiğimiz konudan söz ediyor. Bilgisiz sevginin bir anlamı olmayacağını, sevgisiz bilginin ise yıkıcı olacağını düşünüyor. Bu, tıpkı birini sevmeye başladığınızda onunla ilgili her şeyi öğrenmek istemenize benzer. Artık bir şeyleri merak etmemeye başladığınızda sevginizden geriye pek bir şey kalmamıştır. Sevgi ve bilgi yan yanadır. Yolu birlikte yürürler. Sevgi olmadan edindiğiniz bilgi tıpkı Naziler gibi yıkıma sebebiyet verir. Çocuklara da sevgiyle dolu bilgiyi vermek gerekir.
Yazımı bu konuyla ilgili bir alıntıyla bitirmek istiyorum.
“Eğitimde, diğer insan işlerinde olduğu gibi, ilerlemek için tek yol vardır: Sevgiyle birlikte bilgi. Bilgisiz sevgi güçsüzdür; sevgisiz bilgi ise yıkıcıdır.”
Sevgi ve bilgiyle kalın!
Tuğba COŞKUN
Bambu Eğitim Gönüllüsü